Çay Dili ve Edebiyatı Dükü Ali Lidar ve Kafka’nın Odasında Yalnız Kalmak İstiyorum

B. Tarık Mert
Çay Dili ve Edebiyatı, Fakir Edebiyatı akımının bir nevi devamı olarak on yıl önce hayatımıza dâhil oldu. Çay olmadan kitap okumayan ve okuduğu kitabı sosyal mecralarda paylaşmadan duramayan kitlesi ile Çay Dili ve Edebiyatı belki Birinci Yeni gibi günümüz toplumsal konularını ve yaşantısını edebiyata, bilhassa şiire taşımak istedi ancak takındığı apolitik tutum, bir noktada okunmaktan ziyade satmaya odaklanması gibi sebeplerle kemik edebiyat okuru ve takipçisinin yoğun eleştirisine maruz kaldı.
Yayınlandığı dönemden ziyade kaldırıldıktan sonra ilgi gören Leyla ile Mecnun dizisi ile emarelerini gösteren Çay Dili ve Edebiyatı akımı esas varlığını popülist edebiyat dergilerinin sayfaları arasında gösterdi. Meziyetleri yazın ve edebiyat olmayan pek çok kişi taşıdıkları isim sebebiyle bu dergilerde kendilerine yer buldu ve edebiyat yayıncılığının günümüzdeki durumu göz önüne alınırsa ciddi bir ticari başarı elde etti diyebiliriz. Nitekim kurulduğu yıllardaki kadar olmasa da bu dergiler hali hazırda çoğalarak hayatımızda yer işgal etmeyi sürdürüyor. Ali Lidar da bu popülist dergiler ile tanınan, Çay Dili ve Edebiyatının önemli temsilcilerinden. Lidar’ı yakından tanımak için “eserlerine” göz atmak en doğrusu olacaktır. Alengirli Şiirler kitabını rastgele araladığımda beni “Kafka’nın Odasında Yalnız Kalmak İstiyorum” şiiri karşılıyor. Öyleyse başlayalım…
Uzun Başlık Koyarsak Farklı Durur
Şiir dünyada ve ülkemizde popülaritesi yüksek bir edebiyatçının ismini taşıyor; Kafka. Zira pazarlamada ambalaj oldukça önemli. Nitekim seçilen isim de Kafka’ya atfedilen mizaca uygun “Kafka’nın odasında yalnız kalmak” tıpkı toplumdan dışlanan Gregor Samsa gibi! Her televizyon dizisinde, her sinema filminde, her sohbette kendisine aşılanan “Sen farklısın”, “Toplum seni anlamıyor” fikirleriyle yetişmiş bir kuşak için özümsemesi ve sahip çıkılması ne kolay bir metafor!
Muhteva ve Ötesi
İçerik yönüyle şiir pek tabii aşkı ele alıyor ancak yalın bir aşkı değil, ayrılık ve pişmanlıklarla dolu bir aşk dile getiriliyor. Biçim olarak ise metin düzyazıya olabildiğince yakın çünkü şiir formu Lidar’ın tarzı yanında hem yorucu hem de demode. Dört bölüme ayrılan şiirin ilk bölümü bir girizgâh niteliğinde. Lidar söze yaralardan bahsederek giriyor, sevgilisinin yaralarını çocukluk anıları ile özdeşleştirerek sevgiliye bir masumiyet atfediyor. Kendisi ise otoritenin bir temsilcisi yerine koyduğu polis ile münakaşasını anlatarak asi ruhunu tüm yalınlığı ile önümüze seriyor ve kadının acılarından detaylıca söz edişine karşılık kendisinin teferruata girmeyişinden söz ediyor. Aslında Lidar, modern toplumun ideal erkek modelinin bir prototipini tasvir ediyor kendi üzerinden; serseri, gizemli bir delikanlı ve âşık olduğu masum kız.
Yaralarımızı gösterdik birbirimize
Yaralarımızdan bahsettik birbirimizin
Sağ elim üç yerden kırılmıştı onu gösterdim
Bisikletten düşüp bacağını kırmış onu gösterdi
Polis kırmıştı alt dişimi onu gösterdim
Çok canını yakmış biri onu anlattı
Çok canımı yaktılar benim teferruata girmedim
İkinci bölüme “acemşiran” ile giriş yapılıyor çünkü üçüncü bölümde Prag’dan bahsedilecek. Çay Dili ve Edebiyatında bir kavramdan övgü ile bahsediliyorsa zıttı da aynı değerde övülmelidir. Örneğin Nazım Hikmet’in övüldüğü bir şiirde Necip Fazıl’ın, Necip Fazıl’ın övüldüğü bir şiirde Nazım Hikmet’in övülmemesi en hafif tabiri ile bir skandaldır. Gelgelelim Lidar bu konuda aceleci davranmıyor, bu bölümü olduğu gibi doğu övgüsü üzerinde kurguluyor. Tüm entelektüel birikimini ispatlamak ile yükümlüymüş gibi altı mısrada üç kez Türk sanat musikisi makamlarının adlarını, bir kez de “makam” kelimesini zikrediyor.
Biz çok güzel acemşiran dinleyebilirmişiz beraber
Biz hiç beraber acemşiran dinlemedik fakat yazık
Olsun dünyanın bütün makamları bekleyebilir vakit var
Film izlerken uyuyabiliriz büyük balık küçük balık
Atlamadığımız şeyler de oldu tabi birbirimize sessizce sözler verdik
Ezanı en çok saba makamından sevdiğimizi fark ettik
Ezanı saba makamında seven Lidar, üçüncü bölüme “Prag” diyerek başlıyor ve fantezilerinden bahsederek şiirini kendince batılılaştırıyor. “Bir şiirin bir şarkının bir konuşmanın bir bilmiyorum / Bir şeylerin bir yerlerine bunu mutlaka sokmalıyım” mısraları ile bizlere felsefe öğretmeni olduğunu da hatırlatmadan geçemeyen Lidar, sözü Kafka’ya bağlayarak bitiriyor. Üstelik koyduğu başlıktan daha dramatik bir biçimde;
Prag üzerine konuştuk mu bak onu hiç hatırlamıyorum
Kafka’nın odasında on dakika yalnız kalmakla ilgili
Çocukluğumdan kalma bir fantezim olduğunu söyledim mi hiç bilmiyorum
Söylemediysem bir ara muhakkak söylemeliyim
Bir şiirin bir şarkının bir konuşmanın bir bilmiyorum
Bir şeylerin bir yerlerine bunu mutlaka sokmalıyım
Sevgilim ben Kafka’nın öldüğü odada
On dakika da olsa yalnız kalmalıyım
Ayarlayabilir miyiz?
Son bölümde ise Lidar aşkını, doğu ve batı övgüsünü toparlayarak noktalıyor şiirini. Yine yaralarından bahsederek başlayan bölüm acemaşiran makamına uğradıktan sonra Kafka’yı selamlıyor ve Türk edebiyatının belki de en gözde iki şairine göz kırparak veda ediyor. Bu bölümün üçüncü mısrası Turgut Uyar’ın artık dillere pelesenk olmuş şiiri Göğe Bakma Durağı’nın “Dönmeyeceğimiz bir yer beğen, başka türlüsü güç” mısrasını; son iki mısra ise Attila İlhan’ın “Ağustos Çıkmazı” şiirinde yer alan “Beni koyup koyup gitme, n\’olursun” mısrasını bizlere hatırlatıyor. Edebiyatımızın en popüler şairlerinden ikisine alenen öykünmek, “İşte gerçek edebiyat!” dedirtiyor.
Acılarımızı unutabiliriz yaralarımızı kapatabiliriz
Yen alırız süpermarketten kırık dizin içinde kalabileceği
Yerlerden yer beğenir gideriz bir kararımıza bakar
Acemşiran dinleriz istememiz yeterli
Yüksek sesle Kafka okuruz ruhu şad olur abinin
Rakı masasının altında kedi besleriz istersen
Kedi diyorum bak şimdi düşün fedakarlığın boyutunu
Yeter ki ağlama sen yoksa ne yapacağımı şaşırırım
Yeter ki yalnız gitme beni de götür yalvarırım..
Nihayet
Toparlamak gerekirse, poster hediyeli dergilerin gediklilerinden olan Lidar’ın şiirini incelediğimizde toplumun hemen her kesimine yönelik değerleri yüceltme gayretinde, okuruna yaranma mecburiyeti duyan bir şair ile karşılaşıyoruz. Bu gayretin bir ürünü olarak şiirde herkesçe kabul görmüş konu ve konuklar ile karşılaşıyoruz. Türk sanat musikisi, Kafka abi, Turgut Uyar, Attila İlhan, ezan, rakı, felsefe, yalnızlık, ölüm ve aşk. Ucuzluk mağazası gibi bir şiir, lazım olan her şey mevcut; edebiyat hariç.